Hayat, bir ilişkiler ağı içinde örülür ve bu ağın merkezinde genellikle aile bulunur. İçine doğduğumuz, kimliğimizin ilk tohumlarının atıldığı, sevgi, güven, çatışma, sevinç ve üzüntü gibi en temel duyguları deneyimlediğimiz bu birincil yapı, yaşam boyu bizi şekillendiren en güçlü etkilerden biridir. Konuşmayı, yürümeyi, değerleri, inançları ve dünyayla ilişki kurma biçimlerimizi büyük ölçüde ailemizden öğreniriz. Aile, hem bireysel gelişimimiz için bir temel hem de sığındığımız bir liman olabilir. Ancak aynı zamanda, karmaşık dinamikleri, çözülmemiş meseleleri ve iletişim zorluklarıyla bizi en çok zorlayan alanlardan biri haline de gelebilir. İşte tam bu noktada, ilişkileri ve bireyleri aile bağlamı içinde anlamaya ve iyileştirmeye odaklanan bir uzmanlık alanı devreye girer: Aile Terapisi veya Aile Danışmanlığı.
Bu yazıda, Samuel T. Gladding’in kapsamlı eseri “Aile Terapisi: Tarihi, Kuram ve Uygulamaları”ndan yola çıkarak, bu önemli alanın temel taşlarını, tarihsel gelişimini, farklı yaklaşımlarını ve ailelere nasıl yardımcı olabileceğini inceleyeceğiz.
Aile Nedir?
“Aile” denince aklımıza genellikle anne, baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile gelse de, günümüz toplumlarında aile yapıları büyük bir çeşitlilik göstermektedir. Gladding’in de belirttiği gibi, aile; “biyolojik veya psikolojik bağları olan ve aralarında tarihsel, duygusal ve ekonomik bir birliktelik olan ve kendilerini aynı evin üyeleri olarak hisseden bireylerin oluşturduğu birliktir.” Bu tanım; tek ebeveynli aileleri, boşanma veya ölüm sonrası yeniden evlenmeyle kurulan birleşmiş (karma) aileleri, çocuksuz çiftleri, aynı cinsiyetten eşlerin kurduğu aileleri, büyük ebeveynlerin torunlarına baktığı aileleri ve daha nice farklı yapıyı kucaklar. Önemli olan, paylaşılan bağlar, duygular ve ortak geçmiş veya gelecektir.
Her aile, biçimi ne olursa olsun, üyelerine ekonomik, fiziksel, sosyal ve duygusal destek sağlama gibi temel işlevleri yerine getirir. Bir yandan istikrar ve koruma sunarken, diğer yandan bireylerin büyümesini ve gelişmesini destekler. Ancak hiçbir aile mükemmel değildir ve her aile zaman zaman zorluklarla karşılaşır. İşte bu noktada aile terapisi veya danışmanlığı devreye giriyor.
Aile Terapisi/Danışmanlığı: Sistemik Bir Perspektif
Aile terapisi, bireylerin sorunlarını izole bir şekilde ele almak yerine, onları ait oldukları aile sistemi içinde anlamaya ve çözmeye çalışan bir yaklaşımdır. Temel varsayımı, aile üyelerinin birbirine bağlı olduğu ve sürekli etkileşim içinde bulunduğudur; bir üyedeki değişim, tüm sistemi etkiler. Bu nedenle, bir bireyin yaşadığı depresyon, kaygı, davranış sorunu veya ilişki zorluğu, genellikle ailedeki daha geniş iletişim örüntüleri, roller, kurallar ve çözülmemiş çatışmalarla ilişkilidir.
Gladding’in de vurguladığı gibi, aile terapisi bireysel terapiden farklı olarak şu avantajları sunar:
- Döngüsel Bakış: Sorunların kaynağını tek bir kişide aramak (doğrusal nedensellik) yerine, sorunların aile üyeleri arasındaki karşılıklı etkileşimlerle (döngüsel nedensellik) nasıl sürdürüldüğünü anlamaya odaklanır.
- Doğrudan Gözlem ve Etkileşim: Terapist, aile üyelerinin birbirleriyle olan gerçek etkileşimlerini seans sırasında doğrudan gözlemleyebilir ve bu etkileşimlere müdahale edebilir.
- Ortak Anlayış ve Çözüm: Tüm üyeler sürece dahil olduğundan, sorunlar ve çözümler hakkında ortak bir anlayış geliştirme ve birlikte çalışma imkanı doğar.
- Kısa Süre Potansiyeli: Sistemin bütünü hedeflendiği için, bazı yaklaşımlarda (özellikle stratejik ve çözüm odaklı) değişim daha hızlı gerçekleşebilir.
Aile Terapisinin Doğuşu ve Gelişimi: Kısa Bir Tarihçe
Ailelere profesyonel yardım sunma fikri, 20. yüzyılın ortalarına kadar pek yaygın değildi. Bireyciliğin ön planda olması, insanların sorunları için genellikle din adamları, doktorlar gibi geleneksel figürlere başvurması ve dönemin baskın psikoterapi ekolleri olan psikanaliz ve davranışçılığın bireye odaklanması bu gecikmede rol oynadı.
Ancak 1930’lar ve 40’larda bazı kıpırdanmalar başladı. Üniversitelerde aile yaşamı derslerine artan ilgi (Ernest Groves’un öncülüğü), evlilik danışmanlığının ilk adımları (Abraham ve Hannah Stone, Emily Mudd, Paul Popenoe), Ulusal Aile İlişkileri Kurulu (NCFR) gibi kurumların kurulması ve II. Dünya Savaşı sonrası ailelerin yaşadığı zorlukların artmasıyla ailelere yönelik yardım ihtiyacının belirginleşmesi bu alana zemin hazırladı.
1950’ler, aile terapisinin “doğum” yılları olarak kabul edilebilir. Bu dönemde Nathan Ackerman gibi psikanalistler, bireyin iç dünyasını anlamak için aile dinamiklerinin önemini vurgulamaya başladılar ve “bir arada tutucu patoloji” (interlocking pathology) gibi kavramlar geliştirdiler. Kaliforniya’da Gregory Bateson ve ekibi (Jay Haley, John Weakland, Don Jackson) iletişim örüntüleri üzerine çalışarak “çifte mesaj” (double-bind) teorisini ortaya attılar; bu teori, aile içi çelişkili mesajların şizofreni gibi ciddi sorunlara yol açabileceğini öne sürüyordu. Don Jackson daha sonra Palo Alto’da Ruhsal Araştırmalar Enstitüsü’nü (MRI) kurarak bu çalışmaları devam ettirdi. Aynı dönemde Murray Bowen, şizofreni tanılı hastaların aileleriyle çalışarak kendi sistem teorisinin temellerini attı ve Carl Whitaker gibi isimler de aileleri birlikte görmeye başladı.
1960’lar, sistem düşüncesinin (Ludwig von Bertalanffy’nin Genel Sistemler Teorisi temelinde) alana hakim olmaya başladığı yıllardı. Jay Haley, stratejik yaklaşımın temellerini atarken, Salvador Minuchin, özellikle dezavantajlı ailelerle çalışarak yapısal aile terapisini geliştirdi. Virginia Satir, insancıl yaklaşımı, iletişim odaklılığı ve karizmasıyla alana damgasını vurdu. Ackerman, Bell ve Bowen gibi isimler de çalışmalarını sürdürdüler. Bu dönemde önemli eğitim merkezleri kuruldu (MRI, Ackerman Enstitüsü, Philadelphia Çocuk Rehberliği Kliniği, Milan Enstitüsü vb.).
1970’ler, alanın profesyonelleşme yıllarıydı. Amerikan Evlilik ve Aile Terapisi Derneği (AAMFT) üye sayısını hızla artırdı ve ismi değişti. Amerikan Aile Terapisi Akademisi (AFTA) kuruldu. Var olan kuramlar (yapısal, davranışçı, yaşantısal, stratejik) daha da netleşti. Avrupa’dan (özellikle Milan Grubu ve İngiliz ekolü) gelen etkiler alana yeni perspektifler kattı. Feminist eleştiri (Rachel Hare-Mustin öncülüğünde) alanın cinsiyetçi varsayımlarını sorgulamaya başladı ve toplumsal cinsiyete duyarlı terapinin temelleri atıldı.
1980’ler ve sonrası, alana yeni liderlerin (özellikle kadın terapistlerin) katıldığı, yeni meslek örgütlerinin (APA 43. Kolu: Aile Psikolojisi, Uluslararası Evlilik ve Aile Danışmanları Derneği – IAMFC) kurulduğu, araştırma yöntemlerinin geliştiği ve yayınların arttığı bir dönem oldu. Çok-sistemli Terapi (MST) gibi yeni modeller ortaya çıktı. 1990’larda çözüm-odaklı (deShazer, O’Hanlon) ve öyküsel (White, Epston) terapiler gibi postmodern yaklaşımlar popülerlik kazandı. İkinci-düzey sibernetik gibi yeni epistemolojik tartışmalar başladı. 2000’li yıllarda ise alanın küreselleşmesi, akreditasyon ve lisanslama süreçlerinin yaygınlaşması, kanıta dayalı uygulamalara ve kültürel yetkinliğe verilen önemin artması dikkat çekti.
Aile Yaşam Döngüsü: Evreler, Görevler ve Geçişler
Aileler statik değildir; zaman içinde tıpkı bir nehir gibi akarlar ve farklı evrelerden geçerler. Bu “aile yaşam döngüsü”, ailenin karşılaştığı tipik değişimleri ve uyum süreçlerini anlamamıza yardımcı olur. Carter ve McGoldrick’in (1999) altı evreli modeli bu süreci anlamak için kullanışlı bir çerçeve sunar:
- Bekar Genç Yetişkinlik (Evden Ayrılma): Kök aileden ayrışma, kimlik oluşturma, kariyer ve ilişkilerde ilk adımlar.
- Yeni Çift: İki sistemin birleşmesi, uyum sağlama, ortak kurallar ve sınırlar belirleme, bağlılık geliştirme.
- Küçük Çocuklu Aile: Ebeveynlik rolüne adaptasyon, çocuk bakımı, iş-aile dengesi.
- Ergen Çocuklu Aile: Bağımsızlık ve bağlılık arasında denge kurma, değişen sınırlar, kuşaklar arası ilişkiler (sandviç kuşağı).
- Çocukları Yuvadan Uçurma: Boşalan yuvaya uyum, çift ilişkisini yeniden tanımlama, yetişkin çocuklarla yeni ilişki biçimi.
- Yaşlılıkta Aile: Emeklilik, sağlık, kayıplar, yeni roller (büyükanne/büyükbaba), yaşamı anlamlandırma.
Bu döngü, her aile için farklı hızlarda ve şekillerde işleyebilir. Kültür, sosyoekonomik durum, kronik hastalıklar veya beklenmedik travmalar bu süreci önemli ölçüde etkiler. Örneğin, fakirlik içindeki bir aile için bazı geçişler daha erken veya daha stresli olabilirken, farklı kültürel gruplar bazı evrelere (örn., evden ayrılma yaşı) farklı anlamlar yükleyebilir. Terapistler için bu döngüyü anlamak, ailenin hangi gelişimsel görevle uğraştığını ve ne tür streslerle karşı karşıya olabileceğini kavramada önemlidir.
Sağlıklı ve Sağlıksız Aile Dinamikleri: Denge ve Uyum
Sağlıklı bir aile, sorunsuz bir aile demek değildir; aksine, sorunlarla başa çıkma ve değişimlere uyum sağlama becerisi yüksek olan ailedir. Araştırmalar sağlıklı ailelerin temel özelliklerini şöyle sıralıyor: Bağlılık, kıymet bilme, birlikte kaliteli zaman geçirme, etkili iletişim (“onarma” becerisi dahil), paylaşılan değerler/maneviyat, krizlerle başa çıkabilme (esneklik/uyum), karşılıklı destek ve cesaretlendirme, net ama esnek roller ve gelişimi destekleyen bir yapı (belirgin sınırlar, işlevsel alt sistemler).
Aile dinamiklerini anlamak için bazı kavramsal araçlar da kullanılır:
- Simetrik/Tamamlayıcı İlişkiler: Üyeler arasındaki etkileşim benzerliğe mi (eşitlik) yoksa farklılığa mı (rollerin ayrışması) dayanıyor? Sağlıklı aileler her iki dinamiği de duruma göre kullanabilir (paralel ilişki).
- Merkezcil/Merkezkaç Güçler: Aile üyeleri enerjilerini ve doyumlarını daha çok aile içinden mi (merkezcil) yoksa dışından mı (merkezkaç) alıyor? Aşırı uçlar (fazla içe kapanıklık veya fazla dağınıklık) sorun yaratabilir.
- Birlik ve Uyum Yeteneği (Olson Modeli): Aile üyeleri arasındaki duygusal yakınlık (birlik) ile ailenin değişime ve strese uyum sağlama kapasitesi (uyum yeteneği) arasındaki denge sağlıklı işleyiş için kritiktir. Aşırı kopukluk/katılık veya aşırı iç içe geçme/kaos sorunlara yol açabilir.
- Stres ve Başa Çıkma (ABCX Modeli): Bir olayın (A) krize (X) dönüşüp dönüşmemesi, ailenin sahip olduğu kaynaklara (B) ve olaya yüklediği anlama (C) bağlıdır. Aileler kriz anlarında önce bir karmaşa yaşar, sonra kaynaklarını kullanarak toparlanmaya çalışırlar. Ailelerin değişim kapasitesi, yüzeysel ayarlamalar (birinci derece değişim) ile temel kuralları ve yapıyı değiştiren (ikinci derece değişim) arasında farklılık gösterir. Sağlıklı değişim genellikle ikinci derece değişimi içerir.
Aile Terapisi Nasıl İşler? Yaklaşımlar ve Süreç
Aile terapistleri, ailelere yardım ederken farklı kuramsal çerçeveler ve teknikler kullanırlar. Tek bir “doğru” yol olmamakla birlikte, bazı temel yaklaşımlar öne çıkar:
- Psikodinamik ve Bowen Terapileri: Her iki yaklaşım da geçmişin, özellikle de kök aileden aktarılan bilinçdışı süreçlerin ve ilişki kalıplarının bugünkü işlevselliği nasıl etkilediğine odaklanır. Psikodinamik terapiler nesne ilişkileri, savunma mekanizmaları, transferans gibi kavramları kullanırken, Bowen terapisi benliğin farklılaşması, üçgenleşme, duygusal kopma gibi kavramları ve genogram gibi araçları vurgular. Amaç, bireylerin geçmişin yükünden kurtulup daha özerk ve sağlıklı ilişkiler kurmalarına yardımcı olmaktır.
- Yaşantısal Terapi: Duygusal deneyim, kişisel gelişim, otantiklik ve “şimdi ve burada”ya odaklanır. Virginia Satir gibi terapistler iletişimi, özsaygıyı ve aile üyelerinin farklı iletişim duruşlarını (suçlayıcı, alttan alan vb.) vurgularken, aile heykeli gibi yaratıcı teknikler kullanır. Carl Whitaker gibi terapistler ise daha spontan, sezgisel ve bazen “absürt” müdahalelerle ailenin kilitlenmiş kalıplarını kırmayı hedefler.
- Davranışçı ve Bilişsel-Davranışçı Terapiler: Öğrenme kuramlarına dayanırlar. Davranışçı yaklaşımlar gözlenebilir davranışlara odaklanır; pekiştirme, sönme, model alma, sözleşme yapma gibi tekniklerle istenmeyen davranışları değiştirmeyi hedefler. Bilişsel-Davranışçı yaklaşımlar ise davranışların altında yatan düşünceleri, inançları ve beklentileri (bilişleri) de ele alır. Amaç, işlevsel olmayan düşünce ve davranış kalıplarını daha sağlıklı olanlarla değiştirmektir. Ebeveyn eğitimi, çift terapisi ve cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde sıkça kullanılırlar.
- Yapısal Terapi: Ailenin yapısına, yani üyeler arasındaki etkileşimleri düzenleyen kurallara, alt sistemlere (eş, ebeveyn, kardeş) ve sınırlar arasındaki (katı, belirgin, dağınık) ilişkiye odaklanır. Terapist, ailenin yapısını “haritalandırır” ve aileye katılarak (joining), sınırları belirginleştirerek, dengeyi bozarak veya etkileşimleri canlandırarak (enactment) daha işlevsel bir yapı oluşturmaya çalışır.
- Stratejik Terapiler: Genellikle kısa süreli ve problem odaklıdır. Ailenin sorunu sürdürmek için başvurduğu “çözüm” girişimlerine odaklanır ve genellikle bu girişimlerin tersini içeren stratejiler (yönergeler, paradokslar, “mış gibi yapma”, zora koşma) önerir. Amaç, ailenin kısır döngülerini kırarak sorunu ortadan kaldırmaktır.
- Çözüm Odaklı ve Öyküsel Terapiler: Postmodern ve sosyal yapılandırmacı anlayışa dayanırlar. Çözüm Odaklı Terapi, sorunun nedeninden çok çözümüne, ailenin başarılı olduğu “istisna” anlara ve küçük değişimlerin gücüne odaklanır. “Mucize soru” gibi teknikler kullanılır. Öyküsel Terapi ise ailelerin sorunlarını, onları domine eden “sorunla doygun” hikayeler olarak görür. Sorunları “dışsallaştırarak” ve ailelerin kendi yaşamlarının yazarı olmalarını sağlayarak (“yeniden yazma” – reauthoring) daha tercih edilir alternatif hikayeler oluşturmalarına yardım eder.
Terapi Süreci Nasıl İşler?
Hangi kuramsal yaklaşım benimsenirse benimsensin, aile terapisi genellikle belirli aşamalardan geçer:
- Başlangıç: İlk temas (genellikle telefonla) kurulur, randevu ayarlanır. İlk oturum(lar)da terapist aileyle tanışır, güvenli bir ortam oluşturur (katılma), her üyenin bakış açısını dinler, sorunu(ları) ve hedefleri anlamaya çalışır, aile dinamiklerini gözlemler ve terapinin çerçevesini (süre, ücret, gizlilik vb.) belirler (yapılandırma).
- Orta Aşama (Çalışma Evresi): Bu, terapinin en aktif kısmıdır. Aile üyeleri arasındaki etkileşim kalıpları, iletişim sorunları, çözülmemiş çatışmalar, roller, kurallar ve sınırlar daha derinlemesine ele alınır. Terapist, seçtiği yaklaşıma göre farklı teknikler kullanarak (yüzleştirme, yeniden çerçeveleme, ödev verme, beceri öğretme, canlandırma vb.) değişimi kolaylaştırır. Aile üyeleri yeni davranışlar dener, farkındalık kazanır ve sorun çözme becerileri geliştirir.
- Sonlandırma: Hedeflere ulaşıldığında veya terapiden alınacak fayda azaldığında, süreç planlı bir şekilde bitirilir. Kazanımlar özetlenir, gelecekte olası zorluklar ve başa çıkma yolları konuşulur, vedalaşılır. Bazen ilerlemeyi değerlendirmek için bir izleme görüşmesi planlanabilir.
Özellikle Çiftler İçin Yardım Yolları
Evlilik veya uzun süreli partnerlikler, hayatın en ödüllendirici ama aynı zamanda en zorlu ilişkileri olabilir. Çiftler arasındaki sorunlar (iletişim kopukluğu, çatışma, cinsel sorunlar, sadakatsizlik vb.) oldukça yaygındır. Neyse ki, çiftlere özel yardım biçimleri mevcuttur:
- Evlilik/Çift Terapisi: İlişkide sıkıntı yaşayan çiftlere yöneliktir. Yukarıda bahsedilen aile terapisi yaklaşımlarının çoğu çiftlere de uygulanabilir. Özellikle Davranışçı Çift Terapisi (DCT), Bilişsel-Davranışçı Çift Terapisi (BDÇT) ve Duygu Odaklı Terapi (DOT) çiftlerle çalışmada etkinliği kanıtlanmış yaklaşımlardır. DOT, özellikle partnerler arasındaki duygusal bağa ve güvenli bağlanma ihtiyacına odaklanmasıyla öne çıkar.
- Sadakatsizlik Sonrası Terapi: Aldatma, ilişkiler için en yıkıcı deneyimlerden biridir. Tedavi süreci genellikle duygusal çalkantılarla baş etmeyi, olayı anlamlandırmayı ve güveni yeniden inşa etmeyi içerir. Bağışlama odaklı yaklaşımlar da kullanılabilir.
- Boşanma Terapisi ve Arabuluculuk: İlişkiyi sonlandırma kararı alındığında, boşanma terapisi çiftin bu süreci daha sağlıklı (duygusal, yasal, ebeveynlik açısından) yönetmelerine yardımcı olur. Aile arabuluculuğu ve anlaşmalı boşanma ise, mahkeme sürecine alternatif, daha işbirlikçi ve daha az çekişmeli yollar sunar.
- Evlilik Öncesi Danışmanlık ve Güçlendirme: Evlenmeyi düşünen veya ilişkilerini daha iyi hale getirmek isteyen çiftler için tasarlanmış programlardır. İletişim, çatışma çözme, finans yönetimi gibi konularda beceri kazandırmayı ve farkındalığı artırmayı hedeflerler. David ve Vera Mace’in öncülüğünü yaptığı Evlilik Güçlendirme hareketi ve PREPARE/ENRICH gibi programlar bu alanda yaygındır.
Terapide Güven ve Etik İlkeler
Aile terapisi, hassas ve özel konuların paylaşıldığı bir süreçtir. Bu nedenle etik ilkeler ve güven ilişkisi hayati önem taşır.
- Gizlilik: Terapide konuşulanlar gizlidir. Ancak aile terapisinde birden fazla kişi olduğundan, terapist genellikle bir üyeden aldığı bilgiyi (o üyenin izniyle veya baştan yapılan anlaşmayla) diğerleriyle paylaşır; “sır tutmama” politikası izleyebilir. Bununla birlikte, terapistin temel sorumluluğu tüm ailenin (ve bireylerin) iyi oluşunu gözetmektir. Kendine veya başkasına zarar verme riski, çocuk veya yaşlı istismarı gibi durumlarda gizlilik ilkesinin sınırları vardır ve terapistin yasal bildirim yükümlülüğü doğabilir.
- Bilgilendirilmiş Onay: Terapiye başlamadan önce süreç, yöntemler, ücretler, gizlilik sınırları gibi konularda tam ve anlaşılır bilgi alma hakkınız vardır.
- Yetkinlik: Terapistinizin aile terapisi konusunda yeterli eğitim ve deneyime sahip olması gerekir.
- Değerler ve Tarafsızlık: Terapistiniz kendi değerlerini size dayatmamalı, kültürel ve kişisel farklılıklarınıza saygı göstermelidir.
- Çoklu İlişkiler: Terapistinizle danışan-danışman ilişkisi dışında (arkadaşlık, iş vb.) bir ilişki kurmaktan kaçınılmalıdır, çünkü bu objektifliği bozabilir ve istismara yol açabilir.
Değerlendirmenin Yeri: Aileyi Anlamak İçin Araçlar
Terapistler, aileyi daha iyi anlamak ve tedavi sürecini planlamak için çeşitli değerlendirme yöntemleri kullanırlar. Bunlar sadece konuşma ve gözlemden ibaret değildir:
- İnformel Yöntemler: Aile üyelerinin etkileşimlerini doğal ortamda veya seans sırasında gözlemlemek, aile değerlendirme formları gibi yapılandırılmamış araçlar kullanmak.
- Formel Yöntemler: Geçerliği ve güvenirliği test edilmiş ölçekler ve envanterler kullanmak. Örneğin, FACES (Aile Uyum ve Birlik Ölçeği), McMaster Aile Değerlendirme Aracı (FAD) veya çiftler için kullanılan Evlilik Doyum Envanteri (MSI) gibi araçlar aile işlevselliğinin farklı boyutlarını ölçebilir. Genogram da yarı-formel güçlü bir değerlendirme aracıdır.
Değerlendirme, tek seferlik bir olay değil, terapi süresince devam eden bir süreçtir ve ailenin ilerleyişini takip etmeye de yardımcı olur.
Son Söz
Aile, karmaşıklığı ve derinliğiyle hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdır. İçinde hem büyük sevinçleri hem de derin yaraları barındırabilir. Samuel T. Gladding’in “Aile Terapisi” kitabı, bu karmaşık sistemin işleyişini, zorluklarını ve potansiyelini anlamamız için bize zengin bir kaynak sunmaktadır.
Aile terapisi, sorunları bireylere hapsetmek yerine, ilişkilerin ve etkileşimlerin gücüne odaklanır. İletişim köprüleri kurarak, geçmişin yüklerini hafifleterek, rolleri ve sınırları netleştirerek, ailenin kendi içindeki iyileşme kaynaklarını harekete geçirerek daha sağlıklı ve doyumlu bir birlikteliğe kapı aralar. Zor zamanlardan geçiyor olsanız bile, ailenizle daha güçlü, daha anlayışlı ve daha sevgi dolu bir ilişki kurma potansiyeliniz her zaman vardır. Bu potansiyeli keşfetmek için bir adım atmak, kendinize ve sevdiklerinize verebileceğiniz en değerli hediyelerden biri olabilir.